Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince, Nefesten yumuşak, yağan bu
yağmur.
Bu yağmur,
bu yağmur, bir gün dinince, Aynalar yüzümü tanımaz olur.
Bu yağmur, kanımı
boğan bir iplik, Tenimde acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur, yerde
taş ve bende kemik, Dayandıkça çisil çisil yağacak.
Bu yağmur, delilik
vehminden üstün, Karanlık, kovulmaz düşüncelerden. Cinlerin beynimde yaptığı
düğün,
Sulardan,
seslerden ve gecelerden...
Necip
Fazıl KISAKÜREK
Yağmurun bir
telaşı vardır aslında. Bazı romantik insanlarımız; pardon bazı değil hepimizin
zaman zaman yağmur ile bir dinginlik yaşamışlığı vardır. Mesela kimi sevdiğiyle
yürümüştür, kimi şiirler okuyarak yalnızlığını anlatmıştır yağmura. Bazı sabahlar
dua etmişizdir tüm camları açarak yağmurun bereketi evimize girsin diye. Çünkü
her bir damlayı bir melek indirir derler bize çocukluğumuzdan beri. Ve yine
yağmurda edilen dua kabul olur diye otururuz duanın başına. Aslına bakarsanız
yolcunun, yetimin, yoksulun, mahzunun, annenin, babanın, salih kimsenin ve
sayamayacağım bir çok kişinin kuşlukta, seherde, ikindide, teheccütte ve
sayamayacağım bir çok vakitte ettiği dualarda kabul olur. Bu kadar çok vakit
verildiyse bize dua etmemiz istediği içindir. Öyle olmasaydı ayeti kerime de
şöyle buyrulmazdı; Sizin duanız olmasa Rabbim size değer verir miydi?
(FURKAN/77)
Belki o yüzden
oluyordur kuraklıklar ki insanlar toplu yağmur duasına çıksın. Sonra kuraklık
biter yağmur iner anlarız ki duamız kabul olmuş.
Esasen baktığımız
zaman bizim ettiğimiz dualar hep kabul olur da biz anlamayız. Yada kabul olmasa
da biz bilemeyiz neden kabul edilmediğini insanız aceleciyiz çünkü. Tıpkı Ayeti
kerimede belirtildiği gibi. "İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de
dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir" (İsra Suresi, 11)
Evet acele
ediyoruz kimimiz duada kimimiz başka şeylerde. Bazen de acele etmeyi severiz
ben mesela izlemeyi severim telaşeleri.. Yağmur yağarken alelacele
balkondaki çamaşırlarını toplayan kadınları izlemeyi hep sevmişimdir yada
evdeki kapıyı pencereyi kapat da halılar ıslanmasın diye çocuğunu uyaran
anneleri.
Yağmurdaki trafiği sevmem ama yada suları fışkırtarak geçen
arabaları. Yağmur güzel icatlarda çıkarttırır; ıslanmamak için kafaya geçirilen
poşet süper bir örnektir bence..
Bunun yanında
cızırdayan radyoların tıkanmış olan trafikte olayı biraz daha çekilmez hale
getirdiği de doğrudur. Diyecek lafım yok.
Sonra ıslanan
paçalar,işe geç kalan çalışanlar, su birikintisine giren ayaklar, su
geçiren ayakkabılar, montu olmayan çocuklar, kartonlardan ev yapmış insanlar,
damı akıpta yaptıramayanlar, savaşta evi yıkılanlar, başka bir ülkede çadırda
yaşayanlar.. Ahh ne çok düşünülecek şey çıktı. Az önce eğlenmiyor muyduk
yağmuru izlerken? Nasıl oldu da geldik bu noktaya?
Demek ki neymiş
bize keyif veren yağmurda üzülen insanlar varmış. Hep vardır. Dünya
zıtlıklardan oluşan bir alem. Savaşta bir taraf kazanırken bir taraf hep
kaybeder. Kimileri filmlere konu olacak hayatlar sürerken kimileri sadece o filmi izleyerek sürdürür yaşamını. Biri sever diğeri terkedilir. Ve birileri
yaşar birileri hep ölür...
Biz yine yağmuru
izleyelim izlemesine ama dua işine biraz fazla mı yoğunlaşsak. Elden gelmiyor diyoruz ya - tabi elden de gelirde o ayrı bir mevzu- dilimizde de kelepçe yok ya
dualarımızda yer verelim, dua edelim...