Bir kalem ve bir
kağıt,aslında defter. Özlemişim limon başlı tükenmez kalemimle,arkadaşımın
hediye ettiği sarı yapraklı bu defteri. Tabi özlediğim başka şeyler de var.
Mesela küçükken kardeşimle 5 katlı apartmanımızın içinde büyük bir ağacı olan
minik bahçesinde annemi beklediğimiz günleri...
Annem nikah şekeri
yapardı evde. Ürünleri teslim edip parasını tahsil edince de bize dondurma
alırdı sokağın başındaki bakkaldan. Annemin bizimle ilgilenmek için nikah
şekerini, bizim uyuduğumuz vakitlerde yaptığı günlerden bahsediyorum. Babamın
geceleri taksiye çıktığı günlerden. Ya da yemek yerken annemin zihinden
problemler sorarak pratik yaptırdığı günlerden. Zihinden problemler
kitabım/kitaplarım vardı annemin elinden düşürmediği.
Kendisi imam
hatipin orta okulundan mezundu ama her zaman derslerimizle o ilgilenirdi. Çünkü
azimli ve zekiydi. Sayesinde matematiğim hep iyi oldu. Sobanın başında
çalıştığımız matematik dersleri bu yaşıma kadar hep işime yaradı. Ve kardeşimin
de. Çünkü annem bana ders çalıştırırken uzaktan doğru hep dinlermiş. Okumayı
kendi kendine öğrendiğini çok sonra anladık.
Kardeşim ilkokula
başladığında artık kırtasiyemiz vardı ve annem biz uyanıkken de çalışmak
zorundaydı. Bu sebepten olacaktı ki kardeşim ikinci sınıftayken matematikten
düşük not aldı. O an itibariyle evde seferberlik ilan ettik. Beyaz tahta
alındı,takviye kitaplar tamamlandı. Bir aya kalmaz matematik problemi
halledildi ve kardeşim aldı yürüdü. Okul birinciliği,fen lisesi,tıp
fakültesi...
Yine bugünlere
geldim. Çok hızlı oldu. Biraz geri saralım. Doksanların sonu olabilir mesela. O
seneleri net hatırlıyorum. Kardeşimle aynı kıyafetleri giyinip ikiz gibi
dolaştığımız zamanlar. Tabi bir de annemin diktiği o birbirinden güzel
elbiselerimiz. Her detayını düşünürdü çizgi film kahramanını bile dikerdi
elbisenin bir köşesine. Önce ben giyerdim sonra kardeşim daha sonra kuzenim.
İstese teyzem giydirmezdi,yenisini alabilecek durumları vardı. Ama yine de
giydirirdi...
Geçenlerde markette
bir baba gördüm. Çocuk tarifi ile abur cubur rafını doldurmuştu sepete. Aklıma
babam geldi. Evin marketini hep o yapsın isterdik. Çubuk kırakeri,petibör bisküviyi,napoliten
çikolatayı,gofreti ve annem sevdiği için fıstık çikolatayı almadan gelmezdi.
Gereksizdi ama babam severdi gereksiz harcamayı. Bize de gereksiz gelmezdi
çocukken. Nereden bilelim. Aslında bilmekle de alakası yok bana hala gereksiz
gelmez bir babanın çocuklarını sevindirmesi.
Bir de
İstanbul'daki o sıkışık apartmanlarımızın olduğu sokağımız. O kadar sıkışıktı
ki arka taraftaki balkondan karşı apartmana
geçebilirdik. İki apartman arasındaki minnacık boşluk da adeta çöplük
gibiydi. Unutamam,unutulmayan çok şey var. Sayfalara sığmaz. Beynime ve kalbime
sığdırdım ama. Zaman zaman geliyor böyle aklıma o minik, ortasında kocaman holü
olan,sobanın bütün her yeri ısıttığı evimiz,babamın eve gelemediği geceler.
Bir de o gecelerde
olan depremler. İki deprem hatırlıyorum. İkisinde de babam işteydi. İkisinde de
alt komşumuz Aziz amca indirmişti bizi aşağıya. Allah rahmet eylesin.
Şimdi ne babam bu
dünyada ne de Aziz amcam. Herkes göçüp gidiyor.Hayatlarımıza bıraktıkları üç
beş çocukluk anısıyla kocaman bir özlem kalıyor.Baba hasreti ve yarım kalan
hikayeler yer ediyor..